TBMM Genel Kurulu’nda, ‘yangında ölen 5 kardeş’ tartışması
TBMM Genel Kurulu’nda, İzmir’in Selçuk ilçesinde anneleri Melisa Akcan’ın kapıyı üzerlerine kilitleyip hurda toplamaya gittikten sonra çıkan yangında hayatını kaybeden, yaşları 1 ila 5 arasında değişen 5 kardeş ile ilgili tartışma yaşandı.
TBMM Genel Kurulu, ‘Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşmek üzere Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca başkanlığında toplandı. Genel Kurul’da grup başkanvekillerinin söz aldığı bölümde; CHP Grubu adına konuşan Grup Başkanvekili Murat Emir, Noterlik Kanunu içerisinde görüşecekleri ‘etki ajanlığı yasası’ diye bilinen ancak kendilerinin asla kabul edemeyeceklerini söyledi. Emir, “Hukuken öngörülebilir olmayan, cezai kesinlik içermeyen, her bir savcının, her bir hakimin farklı değerlendireceği ve bağımlı yargının elinde son derece tehlikeli olabilecek ve demokrasimizi ağır yaralayabilecek bir kanun maddesi üzerine konuşacaktım ama mutlulukla öğrendik ki iktidar grubu, AK Parti Grubu bu maddenin çekilmesinden yana bir tavır gösterdi, tekrar değerlendirmek üzere çekiyorlar. Bizim, sadece bizim değil diğer partilerin, sadece partilerin değil tüm Türkiye’de fikir söyleyen birçok kesimin görüşlerinin değerlendirilmiş olması çok yerindedir, kendilerine teşekkür ederiz. Ve gerçekten de olması gereken tartışmaları büyütmek, Türkiye’nin her yerinde yapmak. Mecliste, komisyonda özellikle her tarafı konuşturmak ve yasa yaparken herkesi dinlemek ve Türkiye için en iyisini yapmaktır. Umuyorum ki buna benzer örnekleri önümüzdeki süreçte de tekrarlama fırsatımız olur. Dolayısıyla, bu ana gündem maddesini geçiyor olmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu ifade etmek isterim” dedi.
‘YANGIN SAVCILIĞIN İŞİ, KOLLUĞUN İŞİ, AİLE BAKANLIĞI’NIN İŞİ DEĞİL’
CHP’li Emir, 2 gün önce Selçuk’ta 5 çocuğun hayatını kaybettiği yangınla ilgili, “Bu günler biraz daha üzerinde konuşacağımız, biraz daha sağduyulu, duygulardan arınmış ama nerede yanlış yaptık, neyi eksik yaptık, neyi daha iyi yapabilirdik, bundan sonra neler yapmalıyızı daha derli toplu konuşacağımız günler olmalı ve bence bu konunun üzerinde çok dikkatli durmalıyız. Aslında dünkü konuşmamdan, Sayın Genel Başkanımızın grup konuşmasına da dikkat edilirse, bir acıdan hem de böylesine büyük bir felaketten sıcak bir siyaset, günlük bir polemik çıkarma derdimiz olmayacağı anlaşılır. Ama bugün Sayın Bakanın ifadelerini gördüğümde, gerçekten dehşete düştüm. Kendisi yangını araştırdıklarını, yangın hakkındaki soruşturmanın devam ettiğini söylüyor ve bunun üzerinde durduklarını söylüyor. Bu olacak şey değil. Oradaki yangın yani bu yavrularımızın ölümüne sebep olan bu yangın savcılığın işi, kolluğun işi, Aile Bakanlığının işi değil. Aile Bakanlığının ilgilenmesi gereken başka bir şey. Aile Bakanı şunun açıklamasını yapmalıdır bize: 18 kez Aile Bakanlığı temsilcileri bu eve gitmişler. Kim gitmiş; sosyal güvenlik uzmanı mı, normal bir memur mu, kim gitmiş? Gitmiş ne yapmış, hangi çalışmayı yapmış, amirlerine hangi raporları vermiş? Bunların konuşulması lazım. Aslına bakarsanız, bir eve 18 kere gidilip o evde, o koşullar içerisinde 5 çocuğun bırakılamayacağını anlamayacak bir kişi olamaz, hepimiz görüyoruz gerçekliği. Dolayısıyla, burada bir hata var, burada bir eksik var, burada bir ihmal var. Üstüne üstlük, yasal mevzuatımıza bakarsanız Çocuk Koruma Kanunu var, muhtaç çocuğu çok açık tanımlamış. Bu çocuklar muhtaç, yasalarımıza göre de muhtaç. 7’nci madde çok açık, koruma altına alınması lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nde bizim yasal mevzuatımıza göre, bizim işleyişimize göre ‘Aileden biz çocukları istedik, aile vermedi.’ sözünü asla kabul etmiyoruz, böyle bir şey olamaz. Bu olmuş ise eğer, bu yanlıştır, bu görevini yapmamaktır. Bunların hepsi için açıklama beklediğimizi ifade etmek isterim. Bizim hukukumuzda da uygulamamızda da aileye ‘Çocuğunu verir misin?’ teklifi yapılmaz. Eğer mahkeme karar verdiyse ki mahkemenin önüne bu deliller götürülmüş olsaydı mahkeme elbette karar verirdi, bunların hepsi yapılabilirdi” diye konuştu.
‘ÇOCUKLAR KONUSU ÜZERİNDE TARTIŞMAKTA YARAR VAR’
Emir, “Olması gereken, sosyal hizmeti bir politika olarak, o hizmet sunumunu bir sistematiğe bağlayarak ve bir bütüncül anlayışla yürütmektir. Buradan bu tartışmayı başlatmamız gerekiyor. Daha önce olan toplum merkezleri yok, aile merkezleri yok ve sosyal devletten anladığınız, korunmaya muhtaç çocukları korumaktan anladığınız çocuklar için kıt kanaat ayrılan bir miktar paranın ailelere ve çocuklara verilmesinden ibaret. Bakın, çocukların korunması için şu anda görüşülmekte olan bütçede her bir çocuk için ayrılan yıllık para 1846 lira ve bu günde 5 liraya tekabül ediyor. Günde 5 liraya tekabül eden bir bütçeyle bu ülkenin milyonlarca muhtaç çocuğunu koruyabileceğinizi iddia etmiyorsunuz herhalde. Eğer bütçe yapıyorsak, burada biz millet adına bu yetkiyi kullanıyorsak buralara bakmamız ve gerçekten bütçede ‘Çocukların Korunması ve Gelişiminin Sağlanması Programı’nın öyle 41 milyar lirayla değil, 410 milyar lirayla desteklenmesi lazım; sadece parayla değil, sosyal hizmeti bütüncül olarak ele alan bir anlayışla yapılması lazım. Bu konu üzerinde tartışmakta yarar var” dedi.
‘TALEBİ SIFIRLAYARAK ENFLASYONU DÜŞÜREMEZSİNİZ’
CHP Grup Başkanvekili Emir, asgari ücrete ilişkin, “Sayın Cumhurbaşkanının Eylül 2021’den Mayıs 2023’e kadar ‘Nas varken ben faiz veremem, ben ekonomistim, faiz enflasyonun sebebidir’ diyerek, Türkiye ekonomisini nasıl bir felakete sürüklediği hepimizin gözü önünde gerçekleşti. Tekrar, ‘Ben ekonomistim’ deyince biz tekrar korktuk. Türkiye zaten zor bir yerde, yoksulluk içerisinde, işsizlik içerisinde, açlık içerisinde ve Cumhurbaşkanı hala ‘Ekonomistim’ diyor ve enflasyonu nasıl düşüreceğini söylüyor. Enflasyonun nasıl düşmeyeceğini ben size söyleyeyim. İnsanların cebindeki parayı alarak, asgari ücrete, emekli maaşına, memur maaşına zam yapmayarak, talebi sıfırlayarak enflasyonu düşüremezsiniz. Çünkü Türkiye’deki enflasyon talep kaynaklı bir enflasyon değil, başka sebepleri var” ifadelerini kullandı.
‘ASGARİ ÜCRET 30 BİN LİRA, DAHA ALTINDA BİZ YOKUZ’
CHP’li Emir, konuşmasına şöyle devam etti:
“Sahne alan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı dedi ki; ‘Biz artık beklenen enflasyona göre zam yapmalıyız, bu böyle olunca yanlış oluyor. Enflasyonu yeteri kadar düşüremiyoruz.’ Beyefendiye buradan soralım. Merkez Bankası’nın enflasyon tahmini bile bu yıl için yüzde 34’ten, yüzde 44’e revize edildi. Siz bile daha hangi enflasyonu hedeflediğinize karar veremiyorsunuz. Rakamları tutturamıyorsunuz ama dönüp milyonlara asgari ücret tespit ederken o rakamı baz alacaksınız. Türkiye’nin önümüzdeki yıl beklenen enflasyonu yüzde 17. Yüzde 17’ye kim inanıyor, hanginiz inanıyor, çarşı pazardaki esnaf inanıyor mu? Elbette inanmıyor, inandırıcı olmayan bir ekonomi yönetimi var. Yüzde 17’yi bırakın, yüzde 20 gevelemelerini bırakın ‘Yüzde 25 vereceğiz’ diye Amerika’da fon yöneticilerine verdiğiniz sözleri unutun; yapılacak iş bir tanedir, asgari ücret en az 30 bin lira olmalıdır. Asgari ücret 30 bin lira, daha altında biz yokuz. Biz hepimiz, Meclisteki milletvekilleri, tüm Türkiye’de söyleyecek sözü olanlar, asgari ücrete mahkum edilenler ki, asgari ücret Türkiye’de temel ücret olmuştur. Yüzde 60 oranında işçilerimiz asgari ücret almaktadır, hep birlikte direneceğiz, 30 bin lirayı alacağız ve hakkımızı size yedirmeyeceğiz” diye konuştu.
ZENGİN: CASUSLUK’ İLE İLGİLİ DETAYLI TOPLANTI YAPACAĞIZ
AK Parti Grubu adına söz alan Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise ‘etki ajanlığı kanunu’nun isimlendirilmesinde çok temel bir yanlışlık olduğunu belirterek, “Bu ‘etki ajanlığı kanunu’ vesaire değil. Elimizde, Türk Ceza Kanunu’nda 326 ila 339’uncu maddeler arasında zaten ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ diye alt alta sıralanmış maddelerimiz var. Sayın Buğra Kavuncu da ifade etti, dünyada artık ‘casusluk’ dediğimiz çalışmaların formatı değişti ve değişiyor. Teknoloji değişiyor, gelişiyor ve devamında da artık bu suçların mahiyeti değişiyor. Bu konuyla ilgili, bu yeni nesil suçlarla, casusluk suçlarıyla ilgili olarak bir düzenlemeye ihtiyacımız var. Şu anda yapacağımız şey; bu konuyla alakalı ihtiyacı görüyoruz. Tüm grupların da ehemmiyet verdiğini görerek, önümüzdeki hafta gruplarla bir araya gelerek daha detaylı toplantı yapacağız ve nihayetinde, çoğunluk olarak, grupların da hemfikir olduğu bu konuya dair düzenlememizi Genel Kurul’a getireceğiz” dedi.
’11 AYDIR BAKANLIĞIN MAHKEME ÜZERİNDEN TAKİBİ DEVAM EDİYOR’
Zengin, İzmir’in Selçuk ilçesinde yaşanan yangına ilişkin, “Peki, bu nerede oluyor? Selçuk’ta. Selçuk nerenin ilçesi? İzmir’in ilçesi. Selçuk’un Belediye Başkanı kim? Filiz Ceritoğlu Sengel. Kendisinin mesleği ne? Avukat. Peki, bu konuya dair Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Başkanının açıklamalarını dün gördüm. Kadın kolları olarak ne yaptılar, ben merak ediyorum. Aile Bakanlığımız aileyi görmüş, aslında belediye de görmüş, kaymakamlık görmüş, Bakanlığı harekete geçirmiş. Bakanlık neden 18 defa gitmiş? Mahkeme böyle bir karar verdiği için gitmiş. Mahkeme, çocukların alınmasına değil, çocuklarla ilgili düzenli bir takibe karar vermiş; bir danışmanlık hizmeti vermeye, sağlık açısından takibe karar vermiş. Aileye düzenli sağlık yardımı da yapılmış, ücret anlamında. Bu arada, eğer okursak belki fırsatımız olursa daha detaylı da konuşuruz, sosyal hizmet uzmanlarının yaptığı denetimlerde annenin çocuklarla olan ilişkisi çok olumlu bulunmuş Murat Bey. Çocuklar annesinden ayrılmak istemiyor, kaldı ki anneyle bağı var. Elimde annenin Bakanlığa verdiği dilekçe var. Dilekçede eşinin hapiste olduğunu, açık cezaevinde olduğunu, hafta sonları eve geldiğini, kendi annesinin ona yardım ettiğini, çocuklarını asla bırakmak istemediğini ve onlarla yaşamaya devam etmek istediğini, hatta alınması halinde intihar edeceğini söylemiş. Nihayetinde de bu süreçte, baba 1,5 yıldır hapiste ve sonuçta da aşağı yukarı 11 aydır da Bakanlığın mahkeme üzerinden takibi devam ediyor. Allah ömür verseydi, belki ileri ki süreçte mahkeme kararıyla da böyle bir şey olabilirdi. Dün Sezai Temelli Bey bize ‘Ailelerin çocuklarını almak istiyorsunuz’ derken, siz de ‘Niye almadınız?’ diyorsunuz. Şimdi, buradaki kararı o aileyi görenler verecekler, o aileyi görenler yani o aileye giden sosyal hizmet uzmanları. Burada yapılması gereken önemine binaen en doğru yöntem de budur; çocukları annesinin yanında muhafaza ederek onun hayatını idame ettirebileceği bir düzeni sağlayabilmektir. Ailenin evi kendine aittir, orası kendi ailesinden kalan bir arazidir, oradaki evde yaşamaktadırlar. Ve nihayetinde de bu çok katmanlı bir problemdir” ifadelerini kullandı.
‘SOYADIM ‘ZENGİN’ OLDUĞU İÇİN BÖYLE İRONİ YAPANLAR VAR’
Cevap aranıyorsa bunun katmanlı bir problem olduğunun görülmesi gerektiğini kaydeden Zengin, “Uyuşturucu kullanımı dahil olmak üzere bir sürü problem var evin içerisinde, bizim bunları görmemiz lazım. Biz bunları sağlıklı konuşmak yerine ne yapıyoruz; her şey siyasete tevil ediliyor, dönüştürülüyor, siyasetin bir parçası haline geliyor. Ben şimdi, kamuoyundaki açıklamaları görüyorum. Bu mesele sadece ekonomik boyut değildir. Tabii ki görüyorum bunu. Görmez miyim? Ama sebep sadece bu değil, hepsi beraber. Biz bunun hepsini birlikte değerlendirelim. Şu Bakanlığın yaptığı işleri, kaç defa ziyaretleri, kaymakamlığın yaptıklarını, belediyenin yapmadıklarını hem ilçe belediyesinin hem büyükşehir belediyesinin yapmadıklarını da konuşalım. Bir sürü yapılan işler var bu konuyla ilgili olarak. Bir de bunlar olurken olurken bugün enteresan bir şey oluyor, bir sayın genel başkan kürsüye çıkıyor, kürsüden ne kolay, değil mi oh, söyleyip gidiyorsunuz ve bu ifadeler kullanılırken, bakıyorum, bana soru yöneltiliyor; ‘Siz hiç bu evlere gittiniz mi?’ Ben iddiayla söylüyorum, şu Genel Kurul’da bu evlere en çok giden insanlardan bir tanesiyim, 1’inci olduğumu söylesem yalan söylemiş olmam. Belki o sayın genel başkanın gittiği bir evi de ben ayarlamışımdır. Benim hayatım bu evleri ziyaret ederek ve onların hayatının içinde yaşayarak geldi geçti. Soyadım ‘Zengin’ olduğu için böyle ironi yapanlar var. Ben Türkiye’de yaşayan o sıradan insanlardan bir tanesiyim nihayetinde, hayatımı da öyle yaşıyorum” dedi.
‘BU MESELEYİ HAKİKİ OLARAK TARTIŞALIM’
Zengin, konuşmasının devamında, “Bir muhalif ‘web’ sayfasında gördüm, önce benim açıklamalarıma diyorlar ki; ‘Vahim, akıl almaz açıklama’, ‘Tek sebep bu’, ‘akıl almaz açıklama’ymış. Aynı haberin hemen yanında bir haber var; hanımefendinin amcası açıklama yapmış, diyor ki; ‘Annenin, babanın büyük ihmali var.’ İki haber yan yana duruyor. Herhalde daha sonra akıllı bir arkadaş baktı, ‘Bunlar çok çelişiyor.’ Tabii ki öbürünü kaldırıp benim ‘akıl almaz açıklama’mı muhafaza etmeye devam etmişler. Benim açıklamam çok akıl alır bir açıklama. Bir kez daha tekrar ediyorum; bu tarz meseleleri siyasete alet etmeyelim. Murat Emir Bey de söylediler, bu meseleleri hakiki olarak tartışalım, sebeplerini görelim. Buradan kimseye de siyaseten bir kar çıkmayacağını bir kez daha hatırlatmak istiyorum” dedi.
TEMELLİ: 5 ÇOCUK ÖLDÜ VE SORUMLUSU İKTİDARDIR
Söz alan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli ise bu tarz konuların siyasete alet etmek meselesi olmadığını, meselenin bir çözüm üretme meselesi olduğunu söyleyerek, “Bu vakaları her yaşadığımızda neden bu meselelerle karşılaşıyoruz? Buna dair aslında iktidara sorular soruyoruz. İktidar her seferinde, işte, diyor ki; ‘Bunun nedeni şu, şu’ ama hiçbir sorumluluğu üstlenmiyor. Dün iktidara gelseniz yine üstlenirsiniz; 22 yıldır iktidardasınız, 22 yılın sonunda biz hala 5 çocuğun bir evde yandığı bir sahneyle karşılaşıyorsak bunun sorumluluğunu da bir zahmet taşıyın artık. Dolayısıyla, buna bahane üretmek akıl alır bir şey değil. Yok çocuğun babası suçlu, yok çocuğun annesi suçlu, yok oranın belediye başkanı şu, yok oranın belediye başkanı niye böyle değil bunlar bahane. Bakın, 5 çocuk öldü ve sorumlusu iktidardır. İlk defa mı karşılaşıyoruz? Hayır. Bundan sonra karşılaşmayacağımıza dair bir garanti var mı? Hayır, yok. Riskler bizi bekliyor. Neden mi bekliyor? Çünkü bu kadar çaresiz kokan bir açıklamaya dair şunu söylemek istiyoruz; bakın, bütçe, komisyonda diyorum, o bütçeye baktınız mı Sayın Zengin? O bütçeye bakın bakalım çocukları merkezine koymuş bir tane sosyal program ve ona ayrılmış bir kaynak var mı? Yok, 33 yıldır yok, olmadığı için bu halde. ‘Her şey para değil.’ diyorsunuz da bütçe başlı başına kaynakların tahsisiyle ilgili bir şey. Bakın bakalım, o bütçede çocuk hakları merkezine dair bir yapılanma söz konusu mu, önüne böyle bir hedef koymuş mu? Dönüp baktığımızda bu çocukların o evde tek başına kalmaması için mahallelerde, her mahalleye düşen bir sosyal program çerçevesinde bir kreş uygulamanız var mı sizin? Yok. Peki, bu sosyal programlardan bu kadar yoksun bir siyaset hangi programı merkezine almış? Sermayenin programını. İşiniz gücünüz ticaret, işiniz gücünüz para hesabı, mal hesabı, sonra da diyorsunuz ki; ‘Paradan başka bir şey düşünmüyorsunuz.’ Hayır, biz parayı düşünmüyoruz; biz çocukları düşünüyoruz, kadınları düşünüyoruz” dedi.
AK Parti Ankara Milletvekili Osman Gökçek, Temelli’ye “Dağa kaçırılan çocuklar için ne düşünüyorsunuz?” dedi.
‘BU BÜTÇEYE ÇOCUK YARARINA BİR KALEM BİR ŞEY YAZIN’
Temelli ise “Bu ülkede yaşayan insanları düşünüyoruz, onların haklarını savunuyoruz. Sizin de bir kere olsun, en azından bu cinayetlerin karşısında, bu katliamların, bu ölümlerin karşısında vicdanınız sızlasın da dönüp bu bütçeye hiç olmazsa insan yararına, çocuk yararına bir kalem bir şey yazın; söylediğimiz bu. Siz bunu yapmayacaksınız, ondan sonra ’18 defa gittik.’ 18 defa o eve gittiniz de o evin halini görmediniz mi? En azından, gittiğinizde bu evin halini görmediniz mi derim. Aile tabii ki çocuğuna sahip çıkacak. Günümüzde, aileden çocuklarını almadan aileyle birlikte çözüm üretmek zaten sosyal programın temelini oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
‘BİZİM BEKLEDİĞİMİZ DOĞRU BİR SORUŞTURMA YAPILMASIDIR’
CHP’li Emir, söz alarak AK Parti’li Zengin’in doğru şeyler söylediğini aktararak, “Ama bizim açımızdan asla kabul edilemez iki şey söyledi; birincisi, burasının, Selçuk Belediyesi’nin ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet Halk Partili olduğunu söyleyerek bizi itham altında bırakıyor. Oysa burada bu aile bizim belediyelerimizden zaten yardım alıyor, belediyenin yapabileceği bununla sınırlı ama bu ülkede bir Aile Bakanlığı var. Bu denetim görevi, inceleme görevi takip etme görevi, gerektiğinde çocuğu koruma altına alma görevi ve çocuğun koruma altına alınıp alınmaması, aileye bırakmama görevi Aile Bakanlığı’nın yetkisi dahilinde, sorumluluğu dahilinde. Dolayısıyla, dönüp bize söylemek yerine ‘Bu çocuklar niye öldü?’ diye bakılması lazım. Amacımız burada suçlu bulmak değil. Konuşmamda açıkça söyledim. 5 çocuk öldü, bu ülkede bir Aile Bakanlığı var, 18 kere de gidilmiş, demek ki bir şey eksik yapılmış; bunu söyleyin, bunda bir şey yok. Bu eksik mahkeme kararında olabilir, mahkeme dosyasına konan delillerde olabilir, görevliler görevini yapmamış olabilirler. Bizim beklediğimiz doğru bir soruşturma yapılmasıdır ve doğru bir soruşturma sonucunda sorumlu kim varsa cezalandırılsın, yasal eksiklik varsa da biz görevimizi yapalım, tamamlayalım; biz bunun peşindeyiz” ifadelerini kullandı.
TBMM Genel Kurulu, partilerin görüş ve önerileri üzerine devam ediyor. (DHA)
www.eskisehirmanset.com/dha