Yazar Mustafa Kutlu, Başakşehir’de adının verildiği kütüphanede öğrencilerle buluştu
Yazar Mustafa Kutlu, Türkiye’de kütüphanelere ve kütüphanecilik mesleğine yönelik farkındalığı artırmak amacıyla kutlanan “59. Kütüphaneler Haftası” kapsamında düzenlenen söyleşiye katıldı.
İSTANBUL (AA) – İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü koordinasyonuyla gerçekleştirilen “Kütüphane Konuşmaları” başlıklı söyleşi, Başakşehir Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi’ndeki Mustafa Kutlu Kütüphanesi’nde yapıldı.
Mustafa Kutlu, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın yönettiği programda, kitaplardan öte, hayatı daha çok önemsediğini söyledi.
Evinde bir kütüphanesinin olmadığını, kitap biriktirmekten ziyade okuduktan sonra dağıttığını dile getiren usta edebiyatçı, “Bu çok iftihar edilecek bir şey değil. Sizler kitaplık kurun, kitaplarla baş başa hemhal olun. Benim gibi biraz başı dışarıda adam olmayın. Ben yazı masası olmayan, yazdıklarımı da kahvede yazan bir adamım. Hayatım da bahçelerde, kahvelerde böyle geçti. Buralarda yazıp, okudum.” dedi.
“Hikayelerimin yüzde 99’unu bir defada yazarım”
Birçok yazarın ilham almak için gecenin sessizliğini beklediğini ama kendisinin tam tersine kalabalıklar içerisinde, dışarıda yazılar yazdığını aktaran Kutlu, şunları kaydetti:
“Ben hikayelerimin yüzde 99’unu bir defada yazarım. Oturup küçük hikayeleri yazar, kalkarım. Hatta kendine güvenen biri olarak da bir daha yazdığımı okumam, gönderirim. Bu yüzden de çok hata yaptığımı biliyorum. Bir iki kere hatalarımı düzeltmeye çalıştım. Hatalarımı düzeltince baktım daha kötü bozuluyor, bırak dağınık kalsın dedim. Bu tamamen bana has bir durum. Kimseye de tavsiye etmiyorum. Benim yazdığım kitaplar bile elimde değil, hatıra olarak hikayecilere vermişimdir.”
Usta yazar, gençken koltuğunun altından hiç kitap düşmediğini ifade ederek, “Mutlaka tenha yerlere gider, kitaplarla baş başa kalırdım. Yatsı vakti başladığım kitabı, bitirmeden yatmıyordum. Gözüme uyku gelmiyordu. Çok kitap canlısı biriydim gençken. Dolayısıyla kitaplara muhabbetim, ilgim çok var ama saklama, biriktirme muhabbetim yok.” diye konuştu.
“Yazdıklarımda Türkiye manzarası vardır”
Bir hikayeci olarak okura hoşça vakit geçirtecek öyküler yazmak yerine, memleket meselelerini düşünerek eserlerini kaleme aldığını vurgulayan Kutlu, şu bilgileri verdi:
“Memleket meselelerinde, vatandaşla beraber onların çektikleri çilelere katlanıyorum, onlara katılıyor, onlarla seviniyorum. Türkiye’de, 1940’lı yıllardan bugüne Türk toplumunu en çok etkileyen hadise iç göçtür, köylerin boşalması, şehirlerin oluşmasıdır. Bu iç göç Türkiye’deki sosyolojiyi, psikolojiyi, siyaseti her şeyi etkilemiştir. Dolayısıyla benim konum, başından itibaren Türkiye’deki toplumsal değişim. Türkiye, nereden nereye gidiyor? Bunu anlamaya ve anlatmaya çalıştım.”
Mustafa Kutlu, okuru metne dahil etmek amacıyla yazdığı hikayelerin sonunu yarım bıraktığını dile getirerek, “Son kitabım ‘Sevincini Bulmak’ın sonunda bu durumu da iyice açık ettim. Yazdığım en entelektüel kitap budur. Kahramanı, edebiyat fakültesinde Ahmet Hamdi Tanpınar okutan bir doçent hanım. Tabii onun ailesi, arkadaşları falan var. Finali biraz post modern. Yani sonunda okuyucu diyor ki, ‘Bu işin sonu nereye varacak?’. Yazar da diyor ki ‘Sana ne? Nereye varacaksa varacak’. Kahraman da diyor ki ‘Beni rahat bırakın kardeşim’. Böyle değişik bir son koydum.” ifadelerini kullandı.
“Resimle anlatamadığım hissiyatımı yazıya döktüm”
İlkokul yıllarından itibaren resim yaptığının altını çizen Kutlu, kitaplarının kapaklarını da kendisinin resmettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Ben aslında ressam olmak istiyordum. O yıllarda futbol da oynuyordum. O kadar tutkuyla bağlıydım ki. Liseyi bitirince Erzincan’dan İstanbul’a geldim, güzel sanatlar akademisinin imtihanına girmek için. 1963, 1964 senesi, biz o zamanlar Anadolu’da büyümüş, gözü açılmamış kuş. Girdim ki orada alafranga bir hayat var. Başka türlü bir ortam, ‘Ben burada yapamam’ dedim. Dolayısıyla vazgeçtim, imtihana girmedim. Sonra da umumi imtihandan Erzurum’da edebiyat fakültesine girdim. Resim beni terk etmedi fakat resim, eğitim görmeden, akademiye girmeden kendi başına götürülebilecek bir şey değil. Resimle anlatamadığım hissiyatımı yazıya döktüm. Böylece yazıya geçmiş oldum. Hastalığım sırasında evden çıkamadım. 4 sene, resim bana bir saçak altı oldu. Yaptığım resimleri de herkese dağıtırım. Onu da biriktirmiyorum. Amatör olarak dostları için resim yapan birisiyim yani.”
Usta edebiyatçı, sinemaya da meraklı olduğunu ve yazdıklarında sinematografik bir anlatımın yer aldığının altını çizerek, Yücel Çakmaklı, Metin Erksan, Halit Refiğ gibi birçok usta yönetmenle de çalışma fırsatı bulduğunu sözlerine ekledi.
Muhabir: Aişe Hümeyra Akgün
www.eskisehirmanset.com